14 yaşındaydım. Saçlarım pencereden içeri giren rüzgarla dalgalanıyordu. Radyoda en sevdiğim şarkıyla birlikte ritim tutarak akşamki davet için temizlik yapıyordum. Gelenleri tanımıyordum ama babam iş yerinden arkadaşları olduğunu söyledi. Bu arada benim annem ben 2 yaşındayken vefat etti. Çok fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Temizlik bitince doğruldum ve işte o zaman ne kadar yorulduğumu anladım. Radyodaki şarkıyı kapattım ve akşamki davet için hazırlanmaya başladım. Davete 1 saat kala işimi bitirdim ve kitap okumaya başladım. İşte kapı çaldı, ayağa kalktım ve hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm. Gelen misafirleri güler yüzle karşıladıktan sonra masaya kadar onlara eşlik ettim. Fakat yemek yerken garip bir şey fark ettim. Gelen kadın bakışlarını üzerimden ayırmıyor ve bakışlarından kötü niyetli olduğu belli oluyordu. Aldırmamaya çalıştım. Ama daha sonrasında kadının özel bir şey konuşmak için beni çağırdığını duyunca irkildim, kalbim çok hızlı atıyordu. Korkarak ve istemeyerek de olsa yavaş adımlarla kadının yanına gittim. Bana alaycı bir gülümsemeyle en büyük krallığın en küçük varisi olduğumu söyledi. Kafam allak bullak olmuştu. Şakayla karışık “Bu imkansız!” dedim. Benim gibi sıradan bir kız nasıl bir krallığın varisi olabilir ki? İçimden bunları geçirirken kadın birden ciddileşti ve doğruluğu konusunda ısrar etti. Daha sonra ertesi gün benimle onun evinde baş başa konuşmayı teklif etti. Biraz irkilmiştim ama teklifi geri çevirmedim. Hiçbir şey olmamış gibi masaya gittim. Olanları düşündükçe midem bulanıyordu. Yemeğimi kendimi zorlayarak da olsa bitirmeyi başardım. Ertesi gün hazırlandım ve hızlı hızlı çarpan kalbimle yola koyuldum. İhtişamlı bir evin kapısının önünde durdum. Kafamı kaldırdım ve evi daha detaylı inceledim. Kapıyı çaldım. İçeriden gelen ayak seslerinden sonra kadın nihayet kapıyı açtı. Beni düne kıyasla daha kibar bir sesle içeri davet etti. Oturma odasına geçtik. Kadın bir çay ve kurabiye ikram etti ve daha sonrasında anlatmaya başladı. Annemin de bir varis olduğunu ve onun soyundan kalan tek kişi olduğum için bu varislik işinin bana devredildiğini söyledi. Ama
bu işin çok tehlikeli olduğunu, ayrıca en büyük krallığın varisi olmanın da ekstra bir tehlikesi olduğunu söyledi. Kadının söylediğine göre annem bu en büyük krallığın bir varisi olduğu için öldürülmüştü. Ve şu an hükümet ayağa kalkmış, en büyük krallığı yok edip, en büyük krallık olmak için planlar yapıyordu. Ve bulunan çoğu krallık bana destek çıkmıyordu. Kadın yola çıkmamız gerektiğini söyledi. Yol boyunca üstümüzde ölüm sessizliği varmışçasına konuşmadan yürüyorduk. Bir yerde durduk önde kapı vardı. Kapı otomatikti. Biz önünde durunca hemen açıldı. Manzarayı görünce adeta büyülendim. Karşımda sanki cennet vardı. Her yer yemyeşildi, şelaleler bütün hırçınlığıyla akıyordu. Bütün gerginliğim gitti, yerini huzur aldı. Biraz daha ileriye baktım ve karşımda masallardaki gibi bir şato vardı. Oraya doğru yürüdük ve kapıyı çaldık. Bir hizmetli kapıyı açtı ve içeri davet etti. Adımlarımız boş koridorda yankılanıyordu. Etrafa bakarken dışarıda bir patlama duydum. Ardından bir duyuru yapıldı ve bu güzel manzarada yankılandı. “En büyük krallığın varisi geldi. “Ses hala kulaklarımda çınlarken, hizmetli yanıma geldi ve benim için hazırlanan özel odaya götürdü. Odanın duvarlarında bu krallığın önceki varislerinin resmi duruyordu. Hepsi birbirinden güzeldi. Yatak büyüktü. Bu gece rahat bir uyku çekecektim anlaşılan. Ardından annemin odasını sordum. Hizmetli hemen gösterdi. Odaya girer girmez dikkatimi çeken ilk şey odanın duvarını bütünüyle kaplayan kitaplık oldu. Annem kitap okumayı çok seviyordu anlaşılan. Ben de anneme çekmişim anlaşılan. Benim böyle büyük bir kitaplığım yok ama kitap okumayı çok seviyorum. Ardından bana bu konuda yardımcı olan kadın elinde bir kılıçla geldi. Ama kılıç bildiğimiz kılıçlar gibi değildi. Çok zarif bir görüntüsü vardı. Sanki birini öldürmek için değil de bir odaya süs olarak koymak için tasarlanmıştı. Elime alıp inceledim. İleride bununla birilerini öldürecek olmam gerçeği midemi bulandırmıştı. Kılıcı odamın bir köşesine koydum. Yatağın üstüne oturdum ve derin düşüncelere daldım. Son birkaç gündür yaşadıklarım bir kılıç gibi göğsüme saplanmıştı. Bunca şeyin sorumluluğunu almak gözümü korkutuyordu. Bunları düşünürken uyuya kalmışım. Güneş batmak üzereyken gözlerimi açtım. Acıkmıştım. Uyku sersemi alt kata indim. Mutfağa gittim, kendime biraz atıştırmalık ve çay hazırladım. Onları yerken kapı çaldı ve akşam gazetesi gelmişti. Çayımı yudumlarken gazeteyi okumaya başladım. Haberlerin yarısı benim krallığa gelmem ile ilgiliydi. Bir tanesi ilgimi çekti. Bunda benim, annemin reenkarne hali olduğum söylentisi vardı. Bu saçma söylenti biraz komiğime gitti. Üstünde çok fazla düşünmedim. Yemeğim bittikten sonra masadan kalktım. Ve üst kattaki annemin odasına gittim. Merakımdan olsa gerek elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Ama şunu fark ettim, bunlar kurgu değil de bilgi verme amaçlı yazılmıştı. Heyecanla sayfaları çeviriyordum. Bu kitapta önceki varislerin krallığı nasıl yönettiği, başarılı olup olmadığı ve nasıl öldüğü ya da öldürüldüğü yazılıydı. Aynı zamanda fotoğrafları da vardı. Fotoğrafları uzun uzun inceledim. Aralarından bir tanesi dikkatimi çekti. Nedense çok tanıdık geliyordu. Uzun uzun, detaylı detaylı inceledim. Ama bir türlü aklıma gelmiyordu. Eninde sonunda pes ettim. Artık kitap okumaktan gözlerim şişmişti. Saatte geç olmuştu. Zar zor kendimi yatağa attım. Sabah güneşin gözümü kamaştıran ışığıyla uyandım. Zil çaldı. Gözümü ovuştura ovuştura kapıya doğru yürüdüm. Duruşundan kadın olduğunu çıkardığım biri yüzünde maskeyle karşımdaydı. Bir şeyler mırıldandı ama hiçbir şey anlamadım. Bir şey diyeceğim sırada kadın cebinden bir hançer çıkardı. Tam bana saplıyordu ki bir an her şey karardı. Nerede olduğumu, kim olduğumu anlayamıyorum. Sanırım ölmüştüm ama hala düşünebiliyordum. Acaba gözümü mü kapatmışlardı, boşluğa mı hapsolmuştum. Hiçbir şey net değildi. Bağırmak istedim ama çığlığım sadece kendi kulaklarımda yankılanıyordu. Kafayı yemek üzereydim. Bir an önce bunun son bulmasını istiyordum. Ama nafile… Hiçbir şey değişmedi. Nefesim gittikçe daralıyordu. Ölmek için Tanrı’ya yalvarıyordum adeta..