Cırrr cırrr cırrr…Ağustos Böceği ağır ağır yerinden kalkıp kanatlarını çıptı. Dünyanın en yükseksesini çıkaran böceğiydi. Gürültücüydü ama ses var görüntü yoktu. Karınca ile olan hikâyesini ve tembelliğini duymayan kalmamıştı. Tüm kış boyunca aç kalmış, kim ne verdiyse onunla karnını doyurmaya çalışmış, ama bu ona hiç yetmemişti.Yüksek çıkan sesi artık kısılmıştı. Utancından başını kaldıramıyordu. Yaşadıklarından ders almıştı. Sessizce yuvasına geri dönüp hayatına çeki düzen vermişti…
Büyük büyük babası Ağustos Böceği’nin hazin hikâyesini her defasında tekrar tekrar dinleyen Küçük Ağustos Böceği ve kardeşi artık sıkılmıştı. Tamam anneciğim,tamam yeter anladım . Ben büyükbabam gibi değilim sonuçta. Aldığı dersi tüm aileye vasiyet etmiş. Biz de bu vasiyeti zaten yerine getiriyoruz. Anne Ağustos Böceği başını salladı ve dalga geçer gibi
“ Tabi tabi canım ne demezsin, hele siz ikiniz tam olarak bu vasiyeti yerine getiriyorsunuz. Pançik ve Pinçik her ikiniz de tam olarak büyük büyük babanızın en büyük eserisiniz.’’dedi.
Evet Sevgili Çocuklar Pançik ve Pinçik tam da annelerinin dediği gibi büyükbabalarının tam bir gençlik kopyasıydılar. Her ikisi de yaramaz mı yaramaz iki ağustos böceğiydi. Keyiflerine oldukça düşkün işleri güçleri muzırlık yapmaktı. Yaşadıkları ormanın kıyısında bulunan çimenlikten sürekli kaçıp mahallenin Bakkalı Seyfettin Amca’nın başına bela olurlardı. Neden mi ? Seyfettin Amca’nın bakkalının önündeki tezgâhında çeşit çeşit meyveler vardı. Pançik ve Pinçik o meyvelerin tadına bakmak için ne zaman tezgâha yaklaşsa Seyfettin Amca elindeki sinek kovucuyu yapıştırır ve onların bu lezzetleri yemesini engellerdi. Pançik ve Pinçik bugün o tezgahtan istediklerini almaya yemin etmişlerdi ama önce güzel bir plan yapmalıydılar.
“Bak Pinçik dedi Pançikben önden gidicem ve Seyfettin Amca’nın kulağına giricem ve onu meşgul edicem. Sen de olabildiğince meyvelerden parçaları kopart ve şu torbaya koy, tamam mı? “ Plan yapan bu iki yaramazın konuştuklarını yaşadıkları ormanın cini Tombul duymuştu. Gizlice kulağını kabartmış ve tüm planlarını dinlemişti. Ormanın cini Tombul sihirli güçlere sahipti. Küçücük boyu , kocaman ayakları, kırmızı yanakları ve şişman mı şişman bir göbeği vardı. Bu nedenle herkes ona Tombul ismini takmıştı. Tombul’un da her iki Ağustos böceğinden pek farkı yoktu. Onlar yaramaz ise Tombul onlardan daha fenaydı. Ara sıra yaptığı eşek şakaları yüzünden Pançik ve Pinçik oldukça bezmişlerdi. O yüzden onunla mümkün olduğu kadar karşılaşmamak için köşe bucak ondan kaçarlardı.
Tüm planlar hazırdı. Pançik savaş boyalarını kanatlarına sürmüş, Pinçik ise, alacakları meyve parçalarını içine koyacağı çantayı sırtına takmıştı. Yola çıkmaya hazırlardı. Sabah annelerinin hazırladığı kahvaltıyı bile heyecandan yiyememişlerdi. Zaten savaşı kazanırlarsa ganimetleri bol olacak ve karınlarını diledikleri gibi doyuracaklardı. Her iki yaramaz bunları düşünerek ormandan çıkıp hemen yanı başında bulunan mahalle bakkalına doğru uçmaya başladılar .
Bizim bakkal Seyfettin Amca ise güneşin ısıttığı kapı önündeki sandalyesine oturmuş kollarını bir o yana bir bu yana gererek yavaş yavaş ağırlaşan uykusunu açmaya çalışıyordu. Ayaklarını tabureye uzatmış şapkasını güneşten korunmak için gözünün üstüne kadar çekmiş, gelen geçeni uykulu uykulu seyrediyordu. Ara sıra elinde tuttuğu sineksavarını meyvelerinin üstünden sallayıp kimsenin yaklaşmasına izin vermiyordu.
Pançik ve Pinçik arkalarında onları izleyen Tombul’dan habersiz iyice Seyfettin Amca’ya yaklaşmışlardı ki tam o sırada Tombul önlerini keserek nereye gittiklerini sordu. Tombula yakalanan iki haylaz ne diyeceklerini bilemedikleri için gevelemeye başladılar.
-Şey ıhmşeyyyyaslındaaaa… Bir şey yok ya gezmeye çıktık, dedi Pançik .Pinçik de onu destekler vaziyette sürekli başını aşağı yukarı sallayıp duruyordu. Tombul hızla öne doğru atladı ve büyülü sopasını her ikisinin boynuna dayadı.
-Beni kandıramazsınız . Her ikinizin yaptığı planları kulaklarımla duydum. Eğer savaşı kazanırsanız toplayacağınız ganimetlerin yarısı benim olacak. Yoksa neler yapacağımı siz çok iyi biliyorsunuz.
Bizim iki kafadar birbirlerine bakıp Tombul’un daha önce nasıl eşek şakaları yaptığını , nasıl canlarının yandığını hatırlamışlardı. Her ikisi de çaresizce kanatlarını indirip ;
-Tamam tamam ama sen de bize yardımcı olacaksın, dedi Pançik.
Tombul sevinçle ,düşen pantolonunu koca göbeğinin üzerine çekerek,
-Eh, sizi bir görelim bakalım ,ona göre kararımı veririm,dedi.
Evet her şey hazırdı. Siperlere giren Pançik ilk hamlesini Seyfettin Amca’nın kulağına doğru uçarak yaptı. Kulağının içine girerek cırlamaya başladı. Seyfettin Amca cırlama sesini duyunca birden ayağa fırladı. Öyle bir heyecanla fırlamıştı ki altındaki tabure hızla kayıp onu tepetaklak yere düşürmüştü. Hemen toparlanıp etrafa bakmaya başladı.Sesin nereden geldiğini uyku sersemliğinden dolayı bir türlü anlayamamıştı. Hemen muhteşem silahı olan sinek kovucu sopasını eline alarak ayağa kalktı. Elindeki sopasını sanki bir kılıç edasıyla bir oraya bir buraya savurmaya başladı. Bu arada Tombul hemen yanı başlarında duran ağacın dalına oturmuş, onlar savaşırken tezgahtan aldığı elmayı keyifle ısırıyor, bir yandan katıla katıla gülüp koca göbeğini kaşıyordu.
-Evet askerlerim işte böyle savaşın. Size tam öğrettiğim gibi, deyip kahkahayı basıyordu. Pinçik sinirle ona baktı. Tüm bu işler bitince Tombul’a iyi bir ders verecekti ve böylece intikamını almış olacaktı.
Ama yaptıkları planları şimdilik uygulamaya devam etmeliydiler. Pinçik hızla meyvelerin arasına girip oda cırlama sesi çıkarmaya başladı. Seyfettin Amca bir oraya bir buraya bakıp duruyordu. Aptala dönmüştü. Sesin tam olarak nereden geldiğini anlayamamış, olduğu yerde zıplayıp debelenip duruyordu ki ayağı meyve tezgahına takılmış tüm meyveler her yere saçılmıştı.
-CırrrrCırrrrCırrrrCırrrrr tüm bu sesler beyninin içinde etrafında dönüp duruyordu.
Pançik kulağından çıkıp bacağına konmuş Pinçik ise meyvelerin arasından çıkıp Seyfettin Amca’nın burnuna konmuştu. Yaşlı adam elindeki sopasını bacağında gördüğü Pançik’e doğru savurmuş ancak Pançik’in uçmasıyla o sert darbe bacağına gelmişti . Acı içinde ah,ah, ah deyip yerinde zıplamaya başlamıştı. Ancak her zıpladığında bakkalın önündeki tüm eşyaları devirip kırıyordu. En son burnunun ucunda gördüğü cır cır böceğine doğru sert bir hamle yapmış ve oda Pinçik’in uçmasıyla burnuna gelmişti o sert sopası. Son aldığı darbe yüzünden bir seksen yere düşüp bayılan Seyfettin amcanın bu halini dışarıdan gören köylüler, yaşlı ihtiyarın iyice bunayıp delirdiğini düşündüler.
Pançik ve Pinçik Seyfettin Amca’yı yerde uzanmış kendinden geçtiğini görünce birden duraksadılar. Bu yaşlı adama biraz fazla mı abartı davrandık diye ikisini de bir düşünce aldı. Yavaşça Seyfettin Amca’nın morarmış ve şişmiş burnuna uçup konan Pançik durumu yakından görünce içinde büyük bir sızı hissetti. Birkaç meyve parçası almak için bu kadar ağır intikam almamalıydılar. Halbuki orman çeşit çeşit meyvelerle doluydu. Tembellik yapıp onları toplamak yerine hazıra konmayı ,yaramazlık yapmayı ve aç gözlü olmayı tercih etmişlerdi. Pançik Seyfettin amcanın kulağına girerek vızıldamaya ve onu uyandırmaya çalışıyordu.Pinçik de pişmanlık hissediyordu. Yapmak istedikleri bu kadar kötü sonuçlanmamalıydı. Onlar bu yaşlı adamı kendine getirmek için çabalaya dursunlar, Tombul ağacın üzerinde elmasını kütürdeterek ısırıyor ve bir yandan olanları keyifle seyrediyordu.
Eveeet sevgili çocuklar olanlara bir ara verelim, sahneyi orada durduralım ve biraz Tombul’dan ve her iki cırcır böceğinin yaşadığı ormandan bahsedelim mi?
Bu iki yaramazın yaşadıkları orman alabildiğine uzanan dağlara yayılmış, kayın,ladin,servi,meşe, gürgen ağaçlarıyla kaplı yeryüzünün küçük cennet köşelerinden biriydi. Sık ve geniş yapraklı ağaçlar kollarını birbirine uzatıp halay tutan bir ekip gibi tatlı rüzgârlarda bir oraya bir buraya salınırlardı. Ormanın derinliklerinde bulunan düz çayırlık alanlar çeşit çeşit, buram buram kokan çiçeklerle doluydu. İçinden akan küçük şelaleler ormanın ses ahengine karışır, dingin bir müzik armonisi oluştururlardı. Hemen kıyısında bulunan orman köylüleri bu ahengi bozmamak için ellerinden geleni yapar ve ormana saygı duyarlardı. Ormanın izin verdiği kadarıyla ormandan faydalanırlardı.
İşte Sevgili Çocuklar içinde yaşayan hayvanlarıyla, çiçekleriyle, ağaçlarıyla muhteşem bir tablo oluşturmuştu bu güzel orman.
Gelelim Tombul’a…
Orman yalnız değildi. Bir de her ormanın koruyucu perileri ve cinleri olduğu gibi bu ormanın da koruyucu cini Tombul’du. Muzipliği yaramazlığı bir tarafa o gerçekten ormanın cesur bekçisiydi. Onun ormandaki tek eğlencesi Pançik ve Pinçik ile uğraşmaktı. Bazen her ikisine de bıktıracak derecede davransa da aslında her ikisini de içten içe severdi.
Hadi durdurduğumuz sahnemize yani asıl hikâye kahramanlarımıza geri dönüp bir bakalım .Pançik ve Pinçik ne durumdalar görelim.
Seyfettin Amca bir türlü kendine gelemiyordu. Her ikisi de tüm uğraşılarına rağmen yaşlı ihtiyarı uyandıramıyorlardı. Pançik üzgün bir şekilde başını onları ağacın dalında seyreden Tombul’a dönüp;
-Ne olur yardım eder misin Tombul ? Seyfettin Amca kendine gelmiyor. Pinçik de kanatlarını yere indirmiş Tombulun ayaklarına sarılmış yalvarırcasına ona bakıyordu. Tombul yaşananları seyretmiş ve onların eğlencesine oldukça gülmüş ve çok keyif almıştı. Ancak bu kadar ileri gideceklerini o da tahmin etmiyordu. Yukardan bakınca ortalık tam bir savaş alanıydı. Birden ciddileşti küçük cin. Ayağa kalktı ve düşen pantolonunu yeniden göbeğinin üzerine çekti. Kırmızı Tombul yanakları sinirlenince birden aşağı doğru sarktı. Ellerini beline koyarak;
-Bir şartla yardım ederim, dedi.
-Ne olur ne istersen yaparız, yeter ki Seyfettin Amca uyansın ve ayağa kalksın.
-Ama ne istersem tamam mı?
-Tamam, dedi bizim yaramazlar hızlıca
-Ne istersen.
– Tamam o zaman benden günah gitti, dedi Tombul.
– Sen Pançik bir ay boyunca sırtımı kaşıyacaksın ve masaj yapacaksın. Sen Pinçik, sen de bir ay boyunca ayaklarımı yıkayacaksın , derken koca pis ayaklarını göstererek sırıtıyordu ve bana ikiniz de hizmet edeceksiniz.
Her ikisi de başlarını ve kanatlarını indirerek , tamam, demek zorunda kaldılar. Tombul her ikisini de dönerek,
-Baştan beri hepsizi seyrederken eğleniyordum ama bu yaşlı ihtiyarı bu hale getirmenize gerçekten kızdım. Adamın her tarafı morluk içinde kalmış. İnsanlara ya da çevrenize bu şekilde zarar vermeniz çok kötü bir davranış. Büyüklere her zaman saygılı davranmak gerekir. Tamam,ben de size bazen şakalar yapıyorum. Belki bazen ileri gidiyorum. Ben de hatalıyım bu konuda . Bir ara ben de kendime ceza vereceğim. Önce şu yaptıklarınızı düzelteyim. Sonra size verdiğim cezaları uygulayacağım.
Tombul sihirli orman değneğini Seyfettin Amca’nın etrafa dağılmış mallarını toplamak için harekete geçirdi. Önce her şey yerine geçti. Sonra da sihirli değneğiyle Seyfettin Amca’nın burnuna dokundu ve Seyfettin Amca uyandı. Sersem bir şekilde etrafına bakınıyordu. Nasıl olmuş da yere düşmüştü? Zorlanarak ayağa kalktı, herhalde uyurken sandalyemden düştüm diye düşündü. Sallanarak sandalyesine tekrar oturdu. Olanlara anlam veremiyordu. Başını eğip anlamsızca omzunu silkeledi. Birden hızla aklına sineksavarı geldi onu yerden alıp yine oraya buraya pervasızca savurdu. Bu onda artık alışkanlık olmuştu.
Bizim haylazlar ağacın üstünden Seyfettin Amca’yı seyrediyorlardı. Yaptıklarından pişman olmuşlardı. Ama Tombul’un sayesinde her şey yerli yerine oturmuş, sanki hiçbir şey olmamıştı. Buna da ayrıca sevindiler.
Eveet Sevgili Çocuklar yaptıkları hatanın farkına varan Pançik ve Pinçik Tombul’un peşine düşüp ormana doğru uçmaya başladılar. Şimdi ne mi olacaktı. Neler olacaktı neler. Şöyle ormanın içine doğru başımızı bir çevirip bakalım mı?
Ooooo! Manzara oldukça ilginç mi desem komik mi desem yoksa kahkahalarla gülsem mi? diye düşünüyorum. Çünkü Tombul keyifle ayaklarını uzatmış ve Pinçik ‘in burnuna doğru savuruyordu.
-Hey Pinçik şu ayaklarımı güzel yıka tamam mı?Epeydir su görmedi, diyor ve ayaklarının kokusunu Pinçik’in burnuna burnuna sokuyordu. Pinçik burnunun her iki deliğini peçeteyle tıkamış, kokuyu almamak için çırpınıyor, bir yandan da Tombul’un çirkin ve pis ayaklarını yıkamaya çalışıyordu. Bir de dönüp Pançik’e bakalım mı ? Koca bir tırmık almış eline Tombul’un o sert ve kıllı sırtını kaşımaya çalışıyordu. Tombul ona sürekli emirler yağdırıyordu. Orası değil burası, hayır aşağısı, hayır yukarısı, diye bağırıyordu. Her ikisi de yorgunluktan bitap düşmüş, artık hiç güçleri kalmamıştı. Ancak Tombul onlara nefes aldırmıyordu. Sürekli keyiften kahkahalara boğuluyordu.
Pançik ve Pinçik çalışmadan emek sahibi olmadan başkalarına ait şeyleri elde etmeye çalışmışlardı ve bunun bedelini ağır bir şekilde ödüyorlardı. Çok pişmandılar. Bu olaydan dolayı derslerini yani cezalarını iyi almışlardı. Dedeleri gibi olmamalıydılar. Kendi emekleri ile çalışarak başarmanın ne kadar önemli olduğunun farkına vardılar.
Akşam olduğunda Tombul onları serbest bırakmıştı. Artık cezaları bitmişti ama onlarda bitkin düşmüşlerdi. Eve vardıklarında her ikisinin hali annelerinin gözünden kaçmamıştı. Ama o yine de bir sormadı. Doğru düzgün yemek bile yiyemeden yataklarına giren her iki yaramaz, hemen uykuya dalıverdiler ama omuzlarından bir yük kalkmış , huzurla , iyi bir ders çıkarmışlardı yaşadıklarından. Daha önce hiç bu kadar tatlı bir uyku ile bir gece geçirmemişlerdi. Yaşadıkları ağaç kovuğunun dışında Tombul onları seyrederken bir yandan uyuyan bu iki kardeşin üzerine rüya tozu serpiyordu. Bu gece rahat uyusunlar diye.
‘’İyi uykular Pançik ve Pinçik. Tatli rüyalar size. Sabah kalktığınızda güzel bir güne uyanacağınızdan , artık çalışarak emek vererek istediklerinizi elde edeceğinizden eminim, ‘’dedi Tombul. Görevini yerine getirmek için derin derin uyuyan ormanına geri dönen orman cini için yine uzun bir gece başlıyordu.
Ortaokul Müdürü